Falaka

Saçlarım karışmış ve geceki ağlamamdan dolayı gözlerim top top şişmiş şekilde uyandım. Sabahları aksi ve çirkin biri olurum genelde kaçar gibi doğruldum yerimden ve tuvalete gidip kendime çeki düzen verdim. Efendim bol güneş alan balkonda oturmuş kahve içiyordu. Kendime bir kahve hazırlayıp bende karşısına oturdum. Güneşin sevimli ısısıyla mest olmuştum. Efendim de methiyeler düzüyordu mevsimin güzelliğine. Hayata bağlanır insan o hayatı betimlerken.. Çok sevindim yaşadığıma her cümle kuruşunda Efendimin. Karşı apartmanın balkonunda bir kadına ilişiyordu devamlı gözüm. Kadın durmadan temizlik yapıyordu sinir bozacak kadar fazla ovalıyordu balkon demirlerini. Öte yandan Efendim falakayla tanışma zamanımın geldiğini söyledi. Uzun uzun anlattı. Açıkçası korkudan geberiyordum ama işte bu dik başlılık falan değil de belirtmeye çekindim ilk başta. Kafamı uzaklaştırmayı tercih ettim. Kafamdan aynı anda o kadar fazla düşünceler geçiyordu ki kendime yetişemiyordum..

Açıkçası falakaya giden süreci takip edemedim bile. Kalbim ağzımda hazırlandım.. Derin bir aptallık çökmüştü bir yandan da içime. 38 diyordum devamlı. 38 defa kemer yemişliği vardı ayaklarımın. Ve 4 gün sızlamıştı. Şimdi ise rakamsal bir korku vermemek için susturuyordum iç sesimi.
Nasıl hissettiğimi sordu Efendim.
Ayaklarım üşüyor Efendim. Falaka beni ısıtacak mutluyum.

Aferin!(çok sıcak baktı ve gülümsedi bana)

Ve odaya girdik Efendimle..
Falakamı aynı zamanda çekime de alacaktı Efendim.
Uygun pozisyona aldı beni sırt üstü yatıyordum ve ayaklarım yukarıya doğru bağlanmıştı. Gözlerimi asla açmamamı emretti Efendim. Sadece dinleyebilecektim artık.
Bir yandan önüne geçemediğim bir üşüme bir diğer yandan merakla açılmış kulaklarım… Değişik bir hallerdeyim ama tabiri yok anlatmam mümkün değil. Gözlerim kapalı olduğu için yer, yön ve zaman kavramımı usul usul kaybediyor arada kafamı karıştıracak kadar fazla düşünüyordum. Efendim ayaklarımı yukarıya sabitlerken bacağına değiyordu elim. Kuvvet alıyordum. O bilmiyordu ama ben Efendimi emiyordum ruhuma. İnce bir enerji yakalamıştım ve derin nefes alarak bunu pekiştirmeye çalışıyordum.

Efendim ses çıkarmamı, gözlerimi açmamı ve yalvarmamı yasaklamıştı. Dayanacaktım bir şekilde çünkü o böyle istemişti. Nasılını bilemedim o an ama yapmayı kafama koydum. Hoş bu aptalca bir kararmış sonraları bunu anladım..
Saniyeler kaldı falakama. Efendim ayaklarıma dokunuyor, esnetiyor ve altlarını tırnaklarıyla çiziyordu. Sonra gölgesinin üzerimden gerilediğini hissettim.. Ve kemerle ilk temas..
Baldırlarımdan enseme kadar şiddetli bir gerilim yaşadım. Susmak acıya katlanmak mümkün değildi sanki.. Can çekişir haldeydim. Kendi kendime yaptığım falakada ben aslında hep kör ve az acılı noktaya vuruyormuşum bunu düşündüm ama çok kısa süre geldi bu aklıma. Sakince tek birşeyi düşünecek iradem kalmamıştı. Sürekli sızlanan bir ince çığlık atıyordum. Sessizce ve yalvarmadan bitirmeliydim bunu ama mümkün olamayacaktı. Hele ayak parmaklarının altı yokmuydu ahh o kemer orayı çok sevmiş olacak ki durup durup oraya patlıyordu. Buz gibi bir ter atmaya başladım utanmıyordum ağlıyordum hıçkıra hıçkıra.

Pınar diyordum.. Kendime sesleniyordum ama cevabım yoktu verecek.
Acı, nasıl desem statik bir şey aslında onu şekile şemale sokan bizleriz sanki.. Zaten bir çok acılar gömülüydü ruhuma neyin haykırışıydı bu. O an acı çekebiliyor olmam aslında hiç acı çekmemiş olmam değildi.
Ben arınıyordum. Kötülük bende de mevcud bir insani olguydu. Ve bunu telafi etmem mümkün olmamıştı hiç.
İnsan çaresiz kalmayı hiç sevmeyen bir varlıktı. Pınar da hiç sevmez basite indirgemeyi. Ama Pınar yoktu yanımda. O içimde bir yerlerde Nar’ın sayesinde kutsanıyordu. O kemer indikçe kutsuyordum onu. Artık acı bana yakışıyordu.
Falakayı o anda sevdim ve Efendimin bana verdiği acıyı kabul ettim. Artık çok çok daha sessizdim ve ağlıyordum bu keşfimin verdiği ışıkla. Gözlerim hala kapalıydı.
Efendim – Aferin! dedi.. Devam ediyordu.

Geçiyordu işte acım. Kaç tane kemer yedim ne saydım ne düşündüm falaka boyunca. Hiç bitmeyecek gibiydi.
O an da yaşamamın bir değeri bile yoktu. Bu beni güzel bir pamuktan yatağa yatırmıştı. Hayatta en çok güvendiğim insanın ellerinde idim. O an bir gök taşı inse dünyaya ve yok etse bunu umursamazdım bile. Tam bunları düşünürken Efendim beni en acıtan yerlerimi buluyordu. 10 a kadar saymamı emretti. Sesim iyice çatallaşmış başka bir kadından çıkıyor gibiydi. Kendime dönmüş ama bir anda çok fazla yabancılaşmıştım. Ayaklarım artık üşümüyordu. Sonlara geldikçe o kemer beni daha fazla acıyla sınıyor derecesini arttırıyordu. Acıyordu ama bu bana haz veriyordu. Hayat veriyordu.
10 ..

Ayak parmaklarımı sıkmış olan plastik kelepçeyi kesti Efendim. Gözlerim hala daha kapalıydı ama buna rağmen tomurcuk gibi yaşlar boynuma kadar akıyordu.

Gözlerim kapalıydı hala. Efendim dizlerimin üzerinde durmamı emretti ve ödülüm oral seksti. Ama bir an duramadım o halde. Bayılacak gibi oldum bir an. Ama çabuk kendime geldim. Ve Efendimin spermlerini bu defa daha fazla iştahla yuttum..

İlk ayağa kalkışımda ayak tabanlarım karıncalanmış haldelerdi. Dizlerim boşalıyordu ve üşümüş hissediyordum. Falakanın verdiği titreme durumu bana bunu hissettiriyordu. Yatağa sokuldum ve epeyce uyudum.

Uyandığımda Efendim şarap eşliğin de müzik dinliyordu. Biraz ona sokuldum ben de. Elimi Efendimin sırtında gezdiyordum. Dün izinsiz öpücüğümden sonra daha dikkatli olmaya çalışıyordum ama daha fena birşey yaptım.. Arkasından ona sarılıyor ellerimi vücudunda gezdirirken Efendimin, bir an gögüs uçlarını keşfetmenin heyecanıyla fazla oyalandım. Daha önce hoşlanmadığını da dile getirmişti üstelik. Cezam kaçınılmazdı. Çok utanıyordum 🙁

Kemeri eline aldı ve avucumu açmamı emretti. Ufff tahmin ettiğim acıyla çekip duruyordum elimi. Böyle yapmam da aleyhime işledi. Efendim 20 defa tüm şiddetiyle elime vurdu. Elim kırılıyor kopuyor zannediyordum. Çirkince ağladım sızlandım. Acıya direnemiyordum. Hatam buna izin vermiyordu. Aptallığıma kızıyordum. 20 bittiğinde ben de bitmiştim. Hayattan bile soğudum o an. Efendimin suratına baktım. Acımı fısıldıyordu gözlerim. Karşı koyamamıştım işte. Hatalıyım ama karşı konulacak gibi değildi. Bunları haykırmaya cesaretim yoktu. Dişimi sıkıyordum ağlarken. Ben tüm bunları içimde çığlık çığlığa düşünüp kendime lanetler yağdırırken Efendim bana yaklaştı. Tuzlu ve acıyla harmanlanmış gözyaşımı yanağımdan gözüme kadar dilinin ucuyla aldı ve içine kabul etti. Ellerim mi?
🙂 Acımı kalır hiç. Efendim hepsini benden almıştı bu hareketiyle. Çocuk gibi ağlamaklıydım hala daha. Ve yine mutluluğa dönmüştü göz yaşlarım.

Efendim beni o gece ilk defa dudaklarımdan öptü. Hiç öpüşmemiş gibi beceriksizleşmiştim. İlk defa gerçek bir erkek tarafından öpülmenin verdiği o tarifsiz burukluk. Dudaklarını çekmese keşke diyordum. Bu mümkün bile değildi. Bencil olamazdım Efendime karşı.. Anın tadını çıkarttım o dakikalık öpüşte. Sadece öpüşün hayata döndürüşünü hissediyordum..
Domaldım yatağın üzerinde. Efendim masum gibi görünen çantamın askısını çıkartmıştı.

Orospular dövülerek sikilir!!

O sap öyle fena iniyordu ki sırtıma bir yandan sikiliyor olmamın hazzı bir diğer yandan basit bir çanta sapının pek de basit olmayan acısı..
Efendim ne de güzel sikiyorsunuz. Yalvarırım daha çok vurun..?
Tam olarak bu cümleyi kurmuştum. Ama nasıl söyledim bilmiyorum. Planlanlayarak söylenmiş bir şey değildi bu. Acıyı artık seviyordum. Efendimin düşünerek beni tanıyıp gözlemleyerek ve ince ince hesapladığı o acı benim ekmeğim suyum gibiydi.

Acı vermek ciddi bir sanat bence. En zararsız ve en çok acıyan minik bölgeleri bilmek tanımak çok zor birşey geliyor bana. Üstelik Efendimin beni düşünerek bunu vermesi. Eşit olarak bu acıyı ruhuma işletmesi. Ve ruhuma hasar vermeden girmesi bu acının. Tüm bedenimi gezerken inceden ürperişlerim. Kısık kısık boşalırken hayata tutunur gibi çarşafa dolamam ellerimi..

Sonra huzurla uykuya yummak gözleri.

 

3 Responses

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir