MasterDaPain

köle Nar Pınar Ezgim

Ayrılık Çanları Senfonisi

Sırt KamçıO tanıdık hüzünle başladım güne. Gitmem gereken bir yol vardı, kalbimin ve aklımın deli gibi inkar ettiği..
 
Efendim çalışma odasındaydı.. Yanına gitmedim hemen. İçin için ağladım bir müddet. Kuma dönüşmüyordu içime oturan kaya. Gün boyunca da suratım 5 karış oldu zaman zaman, aklıma geldikçe ayrılık..

Ne o surat!!

dedikçe Efendim, sırıtık bir maske takıyor gizliyordum acımı.
Melun saatler!! Elime verselerdi saniye saniye parçalardım öfkeyle zamanı. Kaçar gibi geçiyordu dakikalar. Ben ise Efendime sokulmaya çalışıyordum her fırsatta.
Kokluyordum nefessiz kalmışcasına bir yandan da..
 
Gitmeden önce evi toparladım biraz. Banyodayken de ağladım.. O fayanslara bile feci derece de alıştım ki, uzaklarda ki evime lanet edecek oluyordum..
O oyalanmalar sona erdi ve Efendim müzik açmamı emretti.
Playlist e 2 parça ekledim ve şapşal şapşal bakınıyordum düşüncelerim ise yitik..
Efendim odadan çıktı. Geldiğin de ise elinde ip, kemer ve benim narım vardı.. Susamışcasına baktım ellerine.

Yüzü koyun yat ve ayaklarını yukarı kaldır!!

Emir üzerine derhal uygun pozisyonu aldım.. Kıçım kontrollü ve korkunç bir acıyla sarsıldı.. Oklava!!!

Seni öylece göndereceğimi mi sandın!

Ahh Efendim. O acı ne güzeldi bir anlatabilsem. Anı toplar gibiydim haykırışlar arası soluklanırken. Çok acısın çok fazla acısın istedim. Acımı uzaklarda ki tiksindiğim yuvama götürmek istedim.. O yuvamdan tiksindim çünkü o yuvada ben bu kadar temiz ve güzel değildim.. Ellerinize dokunurken bile günah çıkarıyordu köleniz, sefiliniz:'(
 
Ayaklarımı bağlıyordu Efendim. İpin birbirine sürtünerek sarılışını dinliyordum.. Keşke çözülmesem diye fısıldıyordum narıma.. İp ayaklarımı sağlamca bağladıktan sonra tasmama dolandı ve iyice düğümlendi. Ayaklarım ve boynum ergonomik bir gergin pozisyonda öylece bekledim.
Dün ölmek istiyorum diye ulurcasına sızlanmıştım.. Bunun cezası gelecekti. Ve Efendim ona yalan söylediğimi düşünmüştü.. Affedilerek yolcu edilecektim. Tertemiz bir özlem verecekti bana Efendim..
Ellerini saçlarıma doladı ve başımı yatağa bastırdı..

Sen benimsin! Ben istemeden ölmeyeceksin. O lafı söylemeyeceksin Anladın mı!!!?? Seni falakaya çekmeden de göndermeyeceğim. Affedilmelisin! Savaşmalı ve bana layık olduğunu ispat etmelisin!! Sesin çıkmasın!

Yine kontrollü ve ızdıraplar seline taşıtan o oklava..
Bu defa tabanlarımı hedef almıştı. 10 defa o oklavadan nasibini aldı her iki tabanım da. Acıya inat hem haykırıyor hem de sağır gibi sesimi işitemiyordum. Efendimin sözleri geliyordu aklıma sürekli..
10. oklavadan sonra inen o kemer kaymağı gibiydi falakamın.. Öpercesine iniyordu ilk başlar da.. Sonra Efendimin eli kolu ruhu oldu o kemer. Benimle konuşur gibiydi her inişi tabanlarıma.

Gittiğin yerde prensese dönüşeceksin ama sen herzaman bu acıyı veren ellerin kölesisin!!!

Bu fısıltının verdiği güç bir yana Efendim acıdan en sarsıldığım anlarda duruyor ve ensemde, ılık nefesinin verdiği sarhoşluğum için de bana sesleniyordu..

Bu acıları benim için çekeceksin. Ve acıyı istemelisin.! Sen benim kölemsin, benim orospumsun.. X kişinin ayaklarını ve amını köpek gibi yalayacaksın çünkü ben öyle emrediyorum. Ona kendisini kraliçe gibi hissettirmelisin. Köpek olduğunu ona da ispatlamalısın.!!

X kişi benim köle kardeşim olsun istediğim bir bayandı. Ama nasıl olur diyordum!! Ben daha kıdemli bir köleyim.. Sonra Efendimin arzusuyla her şeyi yapabileceğimi hatırlattım kendime. O an ezdim başımı kendimin.. Efendim;

Sen ölümü düşünmeyeceksin bile bir an olsun!! Ölmeyecekmiş gibi davranacaksın.. Senin yaşamın ve ölümün benim ellerim de Nar! Sen benim kölemsin!!
Acı çekmek istiyorsun değil mi???

– ‘Evet‘… dedim fısıldayarak. İçimden evet diye haykırıyordum oysa.
Bu sözler sonrası üzerimden çekilmesi.. tabanlarımın korkunç bir patlama sonrası boynumu kopartırcasına çekişi.. Kararan gözler.. Akan rimelller.. Nefesimin hırıltısı. Bir an için ölüme o derece yaklaştım ki.. Efendimin beni ölümden men etmesi, hemen ardından fısıldadım kendime..
İç sesim;
– ‘Acıyı sev Nar.. Acıyı kabul et.. Efendin için savaş!!!‘ diyordu..
O an artık ben o oda da değildim. Ulaştığım ruhsal mevki neresi bilmiyorum ama ben orda savaşçıydım. Kendimi kendimden korurcasına bir mücadele başlattım. Bir daha ölüme yaklaşmamalıydım. Tabanlarımla direniyordum acılara. Değersiz boynumu kırmamak için acının direnişinden.
 
Efendim için savaşıyordum. Ayaklarım kopsa bile savaşım bitmeyecekti. Ruhum çelikten imal edilmiş zannettim bir an için.. Sayısız darbelerden sonra 100 e kadar sayma zamanı gelmişti artık. Ben ise zamanı durduran falakayla sevişiyordum adeta.. Beni ısırıyor kopartıyor ama parçalara ayıramıyordu. Kıçımın oklavadan nasibini almış olduğu kısımlar baldırımı sıktıkça yakarcasına sızlıyordu.
Dayanabiliyor olmanın şaşkınlığını yaşıyordum sürekli..
 
Sonra Efendimin ayaklarıma dokunuşları. Efendim beni özlemeyecekti. Çünkü ben gitmiyordum ondan. Ben ona doğru yükselerek akıyor adeta çağlıyordum. Artık durgun bir pınar değildim.. Efendime karıştım ısrarla. Hatta kendimden beklemediğim bir şey oldu. Efendim beni zevki için sikerken ben kendi kadınsal dürtülerimi bir yana bırakıp sadece ona ait olan bedeni en iyi şekil de sunmaya çalıştım. Hüngür hüngür ağlıyordum bir yandan kendime hakim olmak adına.
 
– ‘Ben sadece sizin orospunuzum Efendim. Yalvarırım acı verin bana..
 
Şişmiş tabanlarımın üzerin de hatta parmak uçlarımda duruyordum bir yandan. Pergel gibi açmıştım bacaklarımı. Devamlı kıçıma şaplak indiriyordu Efendim. Bu defa kadınsı ve bomboş dürtüler hissetmedim. Ben kullanılmak için, Efendim için vardım. Efendime sonsuz bir itaatle bağlıydım. Ben diye bir şey vardı ama bana ait değildi.. Mükemmel bir insana aittim. Bunun kudurtan mutluluğunu kana kana içiyordum acımın yanına katık yapıyordum.. 25 gün için de bilinçli ya da bilinçsiz tüm hatalarım ve şımarıklığımı, acılarla savaştığım için Efendim üzerimden sıyırmış ve çırılçıplak bir masumiyete giydirmişti beni..

Bak bakalım oklavaya ne olmuş?!

Kırılmış bir oklava duruyordu karşım da. Kıçım yazmıştı bu oklavanın sonunu.. Kıçımı çok sevdim o an. Aferin dedim kendi kendime.. Aferin güzel savaştın Nar…
Gitmeden önce Efendime protein için yalvardım. Bir süre bu tattan mahrum kalmak bile üzüyordu beni. Ve Efendimden zor zar izin alarak testislerini de yaladım..
 
Beslendikten kısa bir süre sonra Efendim dışarıya çıkmayı teklif etti.
Dışarıya çıkmadan önce yalvarışlarımın neticesin de Efendimin atletini de yanım da götürmek için izin alabildim. O mis gibi erkeksi kokusunun sinmiş olduğu atleti..
 
Valizleri yazhaneye bırakıp sahile indik. Orda bira içerek ve konuşarak geçirdik kalan kısıtlı zamanımızı. Bir mendebur kedicik bana ortak olmaya kalktı hatta 🙂 Efendime sokulup kendi memesini emiyordu.. Kıskandım ve ben de Efendimin diğer yanına sokuldum. Bir kedimiz eksikti ya sanki 🙂
İki arsız dişinin arasın da kaldı bir süre güzel Efendim:)
Öylece hem denizi izleyip hem ayın gülümseyen yüzüne bakıp kendimi bıraktım karanlıklara. Düşünüyordum devamlı.. Bir yandan da veda ediyordum sokaklara.. Kalan yarım saatimizi garajda geçirdik. Devamlı şapşal şapşal öpüyordum Efendimi izin almayı unutarak. Ardından özür diliyordum.
– ‘Affedin Efendim.. Affedin kendime hakim olamıyorum 🙁
Son 5 dakika Efendimle sarıldık birbirimize. Benim damarımı bulmuştu keyifle bana;

Sen Efendini bırakıp git zaten.

diyor ve gülümsüyordu. Efendimin bu alayları beni iyiden iyiye ağlamaklı bir havaya sokuyordu.. Melankoli saç tellerime kadar işlemişti ki…

Gitme hadi.. İptal edelim biletini burda kal bir müddet daha. Konuş ailenle de..

Lanet Herif!! Lanet muavin!!!!
– ‘Hanımefendi araç kalkıyor lütfen koltuğunuza geçin…
Efendimden sonra tamam demek için heyecanla açılmıştı dudaklarım.. Ama bu pis herifin zamanın bitmiş olduğunu hatırlatmasının ardından Efendim;

Hadi bin..
Kendine çok dikkat edeceksin! Unutma bu bir rica değil Emir!!

Dudaklarımız birbirine değdi ve küçücük bir ısıyla tüm bedenim gevşedi o anda.. Kalmak istedim ama saniyelik gelişen herşeyin pis ahengi ile gitmek zorunda kaldım…
Bana da yazıklar olsun..
 
Koltuğuma oturdum ve Efendime sabitledim gözlerimi. O da bana bakıyordu. Tepkisizdi yüz ifadesi. Güçlü yüz hatları solgun spot lambalarını kör karanlığa itiyordu. O güzel gözlerinin içinde kaybolmak istedim o an.. Araç hareket etti.
Efendim önce el salladı.. Ardından ilk damlayı azat ettirdi gözlerimden.. Elini kalbinin üstüne koydu bana bakarak.. Ve ben de elimi kalbimin üzerine koydum. Orda bir el daha hissediyordum sanki..
Kalbim de bir güç vardı. Kalbim de bedenim de ve aklım da hep Efendimin hücreleri vardı.. Ben gitmiyordum. Ben kalmıştım orda ve bir yandan da biz gidiyorduk..
 
Otobüste ağlayan bir kadın vardı.. İnsanların benden çok uzak düşünceleriyle bana baktıklarına aldırmıyordum bile.
Elime tam telefonumu almıştım ki bir mesaj geldi.

Hayırlı yolculuklar güzel kölem.. En kısa zaman da tekrar yanımdasın. Sadece bunu düşün ve tabi o güzelim günlerimizi…

Bu defa ağzımda bir gülücük hem ağlıyor hem gidiyordum..
Aktarma yapılacak otogara geldiğimiz de Efendimi aradım..
Bir kenar da hüngür hüngür ağlıyor ve konuşmaya çalışıyordum. Sakinleşmem kolay oldu. Efendim bunu emir etmedi bunu empoze etti bana. Çok seviyorum Efendimi……
 
Öyle güçlüyüm ki aslın da ve öyle zavallıyım ki onsuz.. O otogarda kayıp bir eşya gibiyken bir yandan da kırmızı burunlu ağlak bir kadınken.. Ben ailemden bile nefret ettim. Ben çocukları olmak istemedim bir an..
Efendim bu isyanıma kızdı.. Haklıydı da. Ama ait hissettiğim yer onun yanıydı. Yatışırken Efendimle şarap içtiğimiz o sahil ve karanlıktan fırsat buldukça arınan o yakomoza bulanmış deniz geldi. O azgın dalgaları… Efendim kadar güçlü olan o deniz.. Zaman zaman kuvvetle ağladım, zaman zaman ise tebessümle anıları canlandırdım gözüm de. Hayatımın en güzel günleriydi yaşadıklarım. Ve bu güzellik bitmemişti. Belki de yepyeni başlıyordu.. Sevindim tekrar. Evime girdiğim de iştahsız sarıldım aileme. Özlenmiştim ve özlemiştim aynı zaman da. Ve annem beni bebeği gibi beslemeye çalışırken yüzüne baktım ve dedim ki..
Ben artık çocuk değilim anneciğim. Lütfen artık bana genç bir kadın gibi davran.
 
Gülümsedi:) Ardından ilk defa kendi evim de temizlik yaptım.. Hayretler içinde gözlenirken.
Efendim benim çocuk olmadığımı defalarca söylemişti… Artık bambaşka bir döneme başlıyordum.. Odama geçip atleti çıkarttım valizimden. Hala yaşıyordu koku. Gözlerimi kapattım ve iyice doldurdum ciğerlerimi atletin kokusuyla. Sanki Efendim yeter ama sıkıyorsun diyecekmiş gibi gerçekti koku.
Anısını sakince çekmeceme yerleştirdim. Gözlerim yine bulutlanmış ve sağanak atıştırıyordu yanaklarıma..
 
Güneşli günlerime az kalmıştı.. Çok özlüyorum çok.. Göğsümün ortasın da bir yara büyüyor sanki..
 
İyileştirin beni Efendim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir